Çocukların bulundukları ortamı keşfetmeleri çok önemlidir. Bu nedenle onlara keşfetmeleri için fırsat vermek gerekir. Bu fırsatı verirken yanında GÖLGE olarak onu izlemenin yanı sıra çocuğun sınırlarını ve kuralları öğrenmesini sağlamak da bu noktada çok önemlidir.
Sınırlar nedir?
Sınırlar yol haritasıdır, yolunu bulmasını sağlayan levhalardır. Bilinenin aksine sınırlar ve kurallar çocuğu kısıtlamak, onlara baskı uygulamak ve bağımsızlığını engellemek değildir. Tam aksine sınırlar ve kurallar sayesinde çocuklar kendilerini güvende hissederler, böylece dış dünya hakkında bilgiler edinerek öğrenirler!
Ne demek bu?
Çocuklar sınırlara ihtiyaç duyarlar, böylece ebeveynin yetkin olduğunu ve gerektiğinde onlara müdahale ederek onları tehlikelere karşı koruyacağını hissederler. Dolayısıyla çocuk kendini güvende hissederek sınırları çerçevesinde keşfetmeye ve öğrenmeye daha açık olacaktır.
Bu sınırlar ve kurallar ailenin dinamiğine göre değişiklik gösterir. Yemek mutfakta yenir, yatak odasında uyunur, salonda televizyon izlenir, yemek yerken masada oturmak gerekir, uykuya her gün aynı saatte gidilir, yemekten sonra ve dışardan gelince eller yıkanır, arabaların geçtiği bir yolda oyun oynamamak, karşıdan karşıya geçmek için önce sağa sonra sola bakmak ve tekrar sağa bakarak karşıya geçmek. Yaya geçidinde yeşilin yanmasını beklemek, karşıdakine vurmamak vb. örnekler verilebilir.
Bu kuralları koyarken en önemli "kural" öncelikle sizin yapmanız! Çocuk model alarak ve konuşarak öğrenecektir. Ancak yemeğinizi elinize alıp televizyon karşısında yiyip de çocuğa;
"Mutfakta yemelisin bu evin kuralları var, yoksa yerlere dökersin" demeyin.
Dediniz diyelim, yapmayacaktır…
Siz örnek olmadıkça böyle kurallar koymayın. Boş yere yetkinliğinizi sarsmayın. Söylediklerinizle davranışlarınız tutarlı olmalı, kararlı olmalısınız ve uygulayabileceğiniz kurallar koymalısınız.
Bunlar çocuğa hatta yetişkinlere bile yolunu gösteren levhalardır. Kural ve sınır deyince hemen akıllara katı ve sert olmak gerektiği geliyor. Çocuğuyla güvenli bağ kurmuş bir ebeveyn bağırıp kızarak, katı ve sert olarak kuralları uygulatmaya çalışmayacaktır. Sevgiyle, ilgiyle, empati kurarak, örnek olarak ve en önemlisi sakince konuşarak kuralları hatırlatmak gerekir.
Bunu biraz daha detaylı açıklayalım; çocuklar için hayat, tabelası olmayan bilinmez bir yol gibidir. Ebeveyn olarak biz de koyduğumuz sınır ve kurallarla çocukların yollarına ışık tutarız. Böylece kendilerini daha güvende hissederek hayatı kendi sınırları içerisinde özgürce deneyimleyebilirler.
Nasıl sınır ve kural koyulması gerektiği konusunda birçok ebeveynin kafasının karışık olduğunu görüyorum. Genelde gözlemlediğim; sınır ve kural denince ya diktatör gibi olmak ya da sınıra ve kurala aşırı tepki verip karşı çıkarak arkadaş gibi olmak geliyor akla. Ya hep ya hiç olması gerekiyormuş gibi düşünülüyor; ancak her şeyde olduğu gibi bunun da dengesini bulmak gerek. Çünkü bu iki uç nokta da çok sağlıklı değil.
Çocukların bilmedikleri bu yolda biz ebeveynler onların rehberiyiz yani tabir caiz ise navigasyonlarıyız.
Örnek olarak; diyelim ki işe, markete ya da arkadaşınızla buluşmaya gideceksiniz. Her zaman kullandığınız yolda yürürken ya da araba kullanırken nasıl hissediyorsunuz? Güvende değil mi? Şimdi de düşünün hiç bilmediğiniz bir yola girdiniz ve ne bir tabela, ne bir işaret, ne de navigasyon var. Bu durumda kendinizi kafası karışmış, panik halde ve korkmuş hissedebilirsiniz değil mi? Çocuklar için de hayat, tabelası olmayan bilinmez bir yol gibidir demem tam olarak bu yüzden. Bizim öğrettiğimiz sınırlar ve kurallar çerçevesinde çok daha güvende ve özgür atılacaklardır hayata.
Çocuğa sınır koymak ve kuralları öğretmek onların hayattaki yol haritalarıdır, tabelalarıdır, navigasyonlarıdır ve bu sayede kendilerini daha güvende hissederler dedik ancak bunu yaparken "ben dedim oldu..." diye tutturup çocuğun üzerinde çok fazla otorite kurmak inanın hiç işe yaramıyor. Tıpkı çocuğu kuralsız, sınırsız bırakıp arkadaş olma çabasına girmek gibi...
Gelelim diktatör gibi olma konusuna. Navigasyonunuzun size sürekli kızdığını ve inatla size açıklama dahi yapmadan sizi kendi istediği yoldan götürmeye çalıştığını düşünsenize. Üstelik ne bir alternatif yol sunuyor ne gidilecek mesafenin bilgisini, ne süre bilgisini, ne de gideceğiniz yolu başından sonuna kadar gösterip sizi bilgilendiriyor. Tutturmuş "şimdi sağa dön, sola dön, soru sorma yap işte" diye adeta ültimatom veriyor. Bu navigasyona ne yaparsınız? Nasıl hissedersiniz? Şahsen ben olsam navigasyonu direk kapatırdım. Çünkü ihtiyacım olan bu değil!
Gelelim arkadaş gibi olma konusuna. Navigasyon sürekli size soru soruyor; "Tamam canım nereye gitmek istersin? Canın nereden gitmek istiyor? Sen iste ben oradan götüreyim? Sağa mı dönelim? Sola mı dönelim? Sen kendi kararını ver ben götüreyim seni? Söyle ne yapalım?" Böyle bir navigasyona kimin ihtiyacı olur ki? Olmasa da olur değil mi? Güvende hissettiniz mi? Bakın nasıl da arkadaş canlısı. Ben güvende hissetmem çünkü zaten bilmediğim bir yoldayım ben ondan rehberlik bekliyorum o sürekli bana soruyor. Bilsem zaten sana neden ihtiyacım olsun ki.
Hadi dengeyi bulalım mı?
Nasıl bir navigasyona ihtiyacınız var?
Alternatif sunsun, yolları detaylı göstersin, süreyi ve mesafeyi söylesin, yolda başımıza gelebilecek olanları tahmin etmek için trafik durumunu göstersin, yol üzerinde benzinlik var mı? Yok mu? Bilelim de alternatif yollardan hangisini seçeceğimizi ihtiyacımıza göre değerlendirip karar verelim. Yine biz seçelim o da seçtiğimiz yolda rehberlik etsin bize ki güvende hissedelim. Çocuklar da bizden aynen bunu bekliyorlar aslında.
Bilmedikleri bir dünyayı annelerinin karnında hissederek öğrenmeye başlayan, doğduktan sonra anneye yapışık gezerek güvende hisseden, büyüdükçe ayrışıp birey olduğunu fark etmeye başlayan ve bizim gözetimimizde olduklarını bilerek güvenle parklarda hoplayıp zıplayan, eve döndüklerinde orada olduğumuzu bilerek güvenle okula giden, okul bitince yuvadan uçmaya hazır olan ve varlığımızı hissederek güvenle kanatlarını test etmeye çıkan bu meleklerin güven alanlarıyız.
Bir sınır çizerken ne çok gergin ne de çok kayıtsız olmak zorunda değiliz. Sadece açıklamak ve net bir biçimde konuşmak yeterli olacaktır zamanla öğrenmesi için. Zamanla... Aceleci olmadan, sakince, kararlı ve aynı zamanda tutarlı olmak çok önemli...
Bu sınır ve kural meselesini şöyle düşünelim;
Nerede olursanız olun evde, dışarıda, misafirlikte, parkta vb. önemli olan çocuğu hazırlamak. Bu demek oluyor ki baştan kuralımızı açık bir şekilde söyleyeceğiz. Mesela siz bir yerde olduğunuz zaman ya da bir plan yaparken ne zaman gideceğinizi ve ne kadar orada kalacağınızı ayarlıyorsunuz, bunu önceden biliyorsunuz ve kendinizi ona göre hazırlıyorsunuz. Vaktin bitmesine yakın da gitmek için hazırlıklarınızı ve son kontrolleri yapıyorsunuz. Gitmeye hazırsınız… Peki çocuk?
Zamanı söylemeden ve önceden bilgilendirmeden direkt;
"Hadi çabuk artık gidiyoruz..."
Bir dakika oyunu bitmedi, daha kafasında yapmak istediği birçok şey var ya da daha yeni bir oyun kurdu ve yarım kalacak... Sizin hazırlık sürecinizden tamamen habersiz ve bir anda tepki veriyor.
Haksız mı?
Hadi empati kuralım…
Yemek yapıyorsunuz ve neredeyse bitti son malzemeyi de doğrayıp kapağı kapatacaksınız. Bir anda biri geliyor ve "hadi çabuk gidiyoruz, acele et." Diyor.
Tepkiniz ne olurdu?
Hah işte çok farklı olmazdı değil mi? Belki daha bile tepkili olabilirdiniz. Bu nedenle bir planınız varsa çocuğu bundan haberdar edin ve planı onun da duyabileceği şekilde yapın ki kendini hazırlasın.
Ne yapalım?
Gitmeye yakın çocuğu uyarın da onda bir anda oradan koparılıyormuş gibi şok etkisi yapmasın ve yarım kalmış işleri varsa tamamlasın.
"Biraz daha vakit geçir 15 dakika sonra gidiyoruz" dediniz,
10 dakika bekleyin; "Gitme vakti geliyor 5 dakika sonra gideceğiz"
İkinci uyarı da geldi ve en sonunda;
"Vakit geldi artık gidiyoruz"
Onu bilgilendiriniz ve sınırları çizdiniz. Şimdi bu kuralı öğrenmesi için zaman tanıma vakti.
Gelmeyebilir başlarda çünkü bu onun için yeni bir durum ve alışması gerek. Bu nedenle tutarlı ve kararlı olun. Kararlılığınızı ve son cümleden sonra gitmesi gerektiğini öğrenmesi önemli. Diyelim ki gelmiyor ve yalvarma derecesine geldiniz, yine sakin olun durumu anlatın baktınız olmuyor kucaklayın ve gidin. Sakince onun duygularını anladığınızı ancak nedenlerinizi söyleyerek çıkın. Bir süre sonra sakinleşecektir.
Bu durum bir olur, iki olur, üç olur ancak tutarlı olmalısınız. Son cümleyi kurduktan sonra gideceğini bilmeli. Zamanla son cümle bile yetecektir gelmesi için. Ama bir kere bile "Neyse hadi biraz daha oyna" diyerek bu kuralı çiğnerseniz bu kuralı unutun. Çünkü artık sınırları genişletebileceğini bilecek ve sizi zorlamaya devam edecektir.
Tabii siz sakin kalırken çocuk pek de sakin kalmayacak onu da söylemeliyim.
Kızımla evden çıkıyoruz 3 yaş civarlarında.
Kuralımı söyledim;
“Kızım şimdi parka gidiyoruz 1 saat durup geri döneceğiz”
“Tamam anneciğim dedi” çünkü 1 saat çok uzun ve hiç bitmeyecek zannediyor.
Parka gittik güzelce oynadı ve işte o an geldi çattı.
Kuralımı zaten çok net bir şekilde baştan söyledim. Önemli olan kuralı baştan anlayacağı bir şekilde kısa ve net bir cümleyle ifade etmek.
Son 15 dakika kala;
“Kızım 15 dakika sonra gidiyoruz”
“10 dakika kaldı”
“Hadi yavaş yavaş oyunlarını bitir 5 dakika sonra gidiyoruz”
“Tamam annecim” diyor hepsine çünkü hiç geçmeyeceğini zannediyor sürenin ve güzelce oynamaya devam ediyor.
“Kızım hadi gidiyoruz” dememle beraber kendini yerlere atıyor, bağırıyor, ağlıyor…
“Hayıııır gitmeyeceğiiiimmmm”
Bu noktada kararlılık, tutarlılık ve sakinlik devreye giriyor işte. O anı yaşamamak için;
“Tamam tamam hadi sakin ol biraz daha oyna” desem bitti.
Bir daha ne o kuralı koyabilirim ne de o beni dinler.
Çünkü çocuklar sınırları zorlar hem de sonuna kadar, bizim son noktamıza kadar. Çünkü içgüdüsel olarak bilirler ki yeterince zorlarsam istediğimi elde ederim! Sınırlar da bu noktada önemli.
Daha önce bahsettiğim gibi onun duygularına sınır koymuyorum. O an sinirli ve üzgün bunu istesem de yaşayacak istemesem de ancak vazgeçmeden hemen gerekeni yapmam lazım.
Hemen alıp eve götürmem gerekiyor ağlasa da bağırsa da ama o kadar direniyor ki kucağıma alamıyorum bir türlü. Babasını çağırdım hemen aldı kucağına ve eve doğru gidiyoruz.
Onlar önde ben arkada…
“İmdaaat kurtarın beni götürüyorlar” nasıl bağırıyor.
Herkes bize bakıyor. Ben de açıklama yapa yapa gidiyorum;
“Kaçırmıyoruz bizim çocuğumuz ehe ehe” diyerek eve ulaşmaya çalışıyoruz.
Hatta bir an önce ışınlansak gerçekten çok daha rahat edeceğiz çünkü insan ister istemez utanıyor.
“Eyvah rezil olduk!” düşünceleri de cabası.
İşte burada şunu söylemek istiyorum ki bu durumları hepimiz yaşıyoruz rezil de olmuyoruz. Çünkü çok normal!
Eve geliyoruz ve ağlamaya devam ediyor.
Bu noktada ne yapıyorum? Hemen aynalıyorum yani durumu ve duygusunu ona yansıtıyorum.
“Parkta oynamak istiyordun ve eve geldiğimiz için çok üzgün-kızgınsın seni anlıyorum. Merak etme geçecek yanındayım…”
Tabii o arada duymadığım şey de kalmıyor. Derin derin nefesler alıp sakinliğimi korumaya çalışarak bekleme moduna geçiyorum. Mecbur! Ben de öfkelensem bir saat sürecek kriz bütün günümüzü heba edecek çünkü.
Bu noktada o duygusunu kendi kendine düzenleyene kadar sakince yanında bekliyorum. Kızgın, üzgün ya da sıkılmış bir ifadeyle değil, öylece duruyorum. Uzun uzun konuşmama da gerek yok çünkü duygu yoğunluğunda olduğu için söylediklerim hiçbir anlam ifade etmeyecek. Kendimi yormuş olacağım sadece.
Bir süre sonra sakinleşiyor,
“Anne sarılabilir miyiz?”
Tabii ki diyorum ve sarılıyoruz. Sakinleşti, duygusunu yaşadı ve rahatladı.
Çocuklar zaman zaman sınırları ve kuralları ihlal etmek için sizi denerler. Bunu da gerçekten ustalıkla yaparak sizi zorlayabilirler. Ancak söylemlerinizde ve davranışlarınızda tutarlı olursanız, çocuk hayır dediğinizde ne yaparsa yapsın bunun olmayacağını zamanla öğrenecektir. Ancak bir kere bile ısrarlarına dayanamayıp hayır dediğiniz şeye izin verirseniz bir daha o konuda koyduğunuz kural veya sınır uygulanabilir olmayacaktır. Bu nedenle tutarlı olmanız gerekmektedir.
Sonra ne mi oluyor?
Sanki biraz önce sokakları inleten o değilmiş gibi, hiçbir şey olmamış gibi gidip oyuncaklarına sarılıyor.
Bitti ve geçti hayatımıza kaldığımız yerden devam edebiliriz.
Sınır ve kural koyarken çocuğun duygusuna koymuyorum bu sınırları derken tam olarak bundan bahsediyorum. Çocuklar dahil hepimizin her türlü duyguyu yaşaması çok normal. Çünkü hepimiz insanız…
コメント