Annelik İçgüdüsü
- Neşe Polat İrgi
- 25 Nis 2022
- 4 dakikada okunur

Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre içgüdü; “Bir canlı türünün bütün bireylerinde akıl ve düşünceden bağımsız olarak doğuştan gelen bilinçsiz her türlü hareket ve davranış” demektir. Aslında annelik içgüdüsü inanılmaz, genetik kodlanmamızda var olan ama olduğundan haberimiz dahi olmayan davranışları sergilememize sebep oluyor.
Bebek ihtiyaçlarını ağlayarak belli ediyor. Aç mı? Altı mı pis? Gazı mı var? İşte bu içgüdüyle anlıyoruz çocuğun neye ihtiyacı olduğunu. Tabii çevre etkisi olmazsa…
Bebek doğduktan sonra çevredeki herkes kendi tecrübeleriyle yardımcı olmaya çalışıyor, onlara minnettarız tabii ki! Ancak zaman zaman çaresiz hisseden anne çok fazla ses duyduğunda kendi iç sesini duymamaya başlıyor. Kafası karışıyor ve ne yapacağını bilemiyor?
Herkes bir şey söylüyor, her yerden sesler yükselmeye başlıyor. Çocuk ağlıyor peki niye ağlıyor? Bilinçli bir şekilde cevaplar aramaya başlıyor ve böylece panik oluyor. Panik haliyle iç ses şöyle dursun, can havliyle debelenip duruyor.
Annelik içgüdüsü hiçbir yere gitmiyor sadece kafalar karışıyor. İçgüdü akıl ve düşünceden bağımsız olarak gelen otomatik davranış değil mi? Öyleyse akıl ve düşünce dediğim de çevrenin aklı ve çevrenin düşünceleri olduğunda içten gelen o güdüyü harekete geçirmek de çok mümkün değil.
Bu da annenin çocuğu ve kendini tanımasını zorlaştırıyor. Hali hazırda değişen hormonlar ve değişen düzene uyum sağlamaya çalışan anne bir de içsel karışıklıkla uğraşmak zorunda kalıyor. Sonra ne mi oluyor?
ü Hiçbir şeye yetişemiyorum?
ü Anlamıyorum?
ü Çocuk ne istiyor?
ü Yapamıyorum?
ü Beceremiyorum?
Gibi düşünceler ve yoğun yaşanan kaygı ve yetersizlik duygularıyla canım anne ne yapacağını bilmiyor? Çocukla yalnız kalmaktan dahi korkmaya başlıyor sonunda. Çünkü öyle duygu ve düşünceler ki; bunlar insanı bloke ediyor. Kilitlenip kalıyor insan bir noktadan sonra.
Durum böyleyken canım anne şimdi derin bir nefes al ve kendi içine dön. Bu içgüdü hepimizde doğuştan olan bir güdü. Biliyorum zaman zaman çaresiz hissediyorsun, korkuyorsun, bunalıyorsun, kaygılanıyorsun bunlar çok normal! Geçecek emin ol! “İnsan” kelimesinin kökünün unutmaktan geldiği söylenir. Biz unutan varlıklarız. En basit örnek doğum sancısını unutmuyor olsaydı insan bir daha çocuk yapmayabilirdi değil mi?
Unutuyoruz ve unutacaksın… Bu zor günler geçecek. Buradaki amacımız geçerken sağlıklı geçsin. Yaşadıklarının normal olduğunu ve herkesin bunları yaşadığını, deneyimlediğini bil. Bil ki daha sağlıklı geçsin. Evet geçecek ama delip geçmesin…
Daha hamileyken sorarlardı;
Annelik içgüdüsü geldi mi?
Anne gibi hissediyor musun? diye.
Hayır hissetmedim…
Hatta bu kadar sorulunca hissetmediğim için kötü hissettim. İnsanın aklına hemen sorular geliyor bu tarz durumlarda;
“Bunu sorduklarına göre hissetmem gerekiyor demek ki! Hissetmiyorum ama demek ki bende bir sorun var…”
İşte çevrenin merakıyla sordukları, aslında gayet basit ve iyi niyetli olan bir soru bizim hormonlarımızın fezaya ulaşması sebebiyle nerelere varıyor görüyor musunuz?
Hissetmeniz de hissetmemeniz de normal! Hepimiz aynı gemideyiz; ama bambaşka mizacı, karakteri ve huyu olan insanlarız. Ne aynı olmak zorundayız ne de çok farklı!
Ben hissetmedim bebeğimi kucağıma alana kadar. Kucağıma aldığımda sanki kırk yıllık anne gibi ahkam kesmeye başladım. Ahkam kesmek diyorum çünkü dışarıdan yeni doğum yapmış bir anne böyle algılanıyor. Çevrenin gözünde; “Sen ne bileceksin bak ben kaç çocuk büyüttüm” bakışları ve imaları geliyor ya da onlar tecrübelerini anlatırken biz öyle düşünüp kendimizi kötü hissediyoruz ne dersiniz?
Sanki anneliğin ya da çocuk büyütmenin bir kurallar kitabı varmış da biz bilmiyormuşuz gibi bir his oluyor insanda. Öyle bir kitap yok, öyle kurallar da yok. Olsa bile her anneye ya da her bebeğe uygulanabilir olmazdı. Çünkü dediğim gibi hepimiz bambaşkayız ama buluştuğumuz ortak dertlerimiz var.
Her bebek ezberimizi bozar. Annelik tutumlarını yeniden çerçevelememiz gerekir. Her çocuğun ihtiyacı bambaşkadır. Beş çocuğunuz olsa bile altıncı çocuk ezberinizi bozar çünkü mizacıyla gelir dünyaya. Bir önceki çocukta işe yarayan ya da yaradığını düşündüğünüz her şey değişir. Yepyeni bir başlangıç yapmak durumunda kalırsınız çocuğu tanımak ve anlamak için. Bu nedenle tecrübeli çevremiz konuşurken bunu bilerek onların söylediklerini dinlemek daha az kafa karışıklığına sebep olacaktır.
Örnek olarak aynı anne babanın büyüttüğü çocukları getirin gözünüzün önüne. Bu akrabalarınızdan ya da arkadaş çevrenizden olabilir. Bakın onlara şimdi;
Aynılar mı?
Nasıl farklılar birbirlerinden değil mi?
Durumlara bakış açıları, duyguları ve düşünceleri nasıl bambaşka?
Nasıl ki her insanın parmak izi birbirinin aynı değilse, hiçbir çocuk da diğerinin aynı değildir. Olmak zorunda da değildir.
Aynı durumu yaşayıp hatta aynı nesneye bakıp nasıl bu kadar farklı görebiliyoruz?
Çünkü kişisel deneyimlerimiz farklı! Gördüklerimizden, duyduklarımızdan ve hissettiklerimizden dolayı bilinçsiz filtrelerdir aslında deneyimlerimiz, tecrübelerimiz. Aynı olayı yaşamış, aynı koşullarda yaşayan, aynı iş yerinde çalışan, aynı okulda okuyan kısacası baktığımız zaman aynı deneyimi yaşadığını sandığımız iki farklı insanı düşünün. Birisinin daha mutlu ve hayatından memnun olduğunu ancak diğerinin çok mutsuz ve memnuniyetiz olduğunu görebilirsiniz.
Bize negatif duygu yüklemiş, olumsuz olduğuna inandığımız deneyimlerimiz gerçeği görmemizi de engeller ve bizi elde etmek istediklerimiz konusunda da sınırlar. İşte tam bu noktada kendi kendimize oluşturduğumuz bu sınırlamaları fark edersek, daha önce göremediğimiz birçok seçenek olduğunu da fark ederiz ve dolayısıyla bakış açımız da genişlemiş olur.
Durum böyleyken tecrübeli çevrenin söyledikleri ve senin yapamadığını ya da hata yaptığını düşünüp kendini suçladığın; suçladığın için tahammülünün azaldığı ve sonrasında istemediğin şeyler yaptığın için çekebileceğin vicdan azabı…
Evet anne bir çocuk için çok önemli ama bir dakika o da bir birey olacak değil mi? Bebekken bile birbirinden bu kadar farklı olabiliyorlarsa büyüdüklerinde kim bilir nasıl olacaklar? Bu noktada biz de rehber olarak yanlarında duracağız. Bu rehberliği de doğuştan bizde olan içgüdümüzle yapacağız. Her çocuğun mizacı, huyu, karakteri farklıdır ve her annenin tarzı farklıdır.
Şunu bilin ki, her anne çocuğu için en doğrusunu yapar ve en iyisini bilir! Yolları farklıdır ancak sonuç hep en iyisidir. Anneliğin bir kurallar kitabı yoktur; her anne kendi kitabını kendi yazar, kendi kuralını kendi koyar ve hatta her çocuğu için farklı destanlar yazar.
Çevrenin söylediklerini doğru kabul edip kendi düşündüklerinizi hatalı görmeyin. Çevre de doğru tabii ki ancak kendine göre doğru. Biz uygulamaya koyduğumuzda biz de işe yaramayabilir. Onların söylediklerini koyalım önümüze tabii ki işimize yarayan bilgiler varsa alalım ama yaramayanları kızgınlıkla karşılamak yerine koyalım bir kenara, belki zamanı gelince işimize yarar.
Hatasıyla doğrusuyla içgüdüne kulak ver canım anne kendine inan ve güven. Sen güçlüsün ve içinde zaten çocuğuna rehberlik etmene yarayacak bilgiler var.
İç sesine kulak ver…
Comments